Kitabın Konusu
Dibs adında zihinsel engeli olduğu düşünülen erkek bir çocuğun oyun terapisi sayesinde zekasını kullanmayı ve duygularını ifade etmeyi öğrenerek kendi benliğini bulma sürecini anlatan gerçek bir hikayedir.
Kitabın Analizi
Dibs 5 yaşında özel bir anaokuluna giden, doktor bir anne ile bilim insanı bir babanın ilk çocuğudur. Dibs iletişim kuramayan, yaşıtlarıyla anlaşamayan, neredeyse herkese düşmanca davranan ve mutsuz olduğu her halinden anlaşılan bir çocuktur. Gün içerisinde neredeyse hiç konuşmaz, okulda yapılan etkinliklere hiç katılmaz, bazı zamanlar öfke nöbetleri geçirir ve sınıf ortamında genelde emekleyerek gezinir. Gününün büyük çoğunluğunu masanın altında veya sınıfın en ücra köşesinde herkesten ayrı ve yalnız olarak geçirir. Çoğu zaman öğretmenleri tarafından verilen görevleri yerine getirmez hatta bazı zamanlar saatlerce hiç kıpırdamadan olduğu yerde durur. Arkadaşlarına saldırgan davranışlar sergilediği için sınıf arkadaşları tarafından da dışlanmaktadır. Bunların yanı sıra Dibs kitaplara çok ilgilidir. Hatta öğretmenlerinden bir tanesi onun okumayı bildiğini bile düşünmektedir ve ona bazı kitapları Dibs hiç tepki vermese bile, saatlerce okur.
İstenmeyen Çocuk
Dibs’in annesi başarılı bir doktor, babası ise bilim insanıdır. Annesi kariyerinin zirvesinde olduğu bir dönemde hamile kaldığı için, babası da çocuk fikrine hiç sıcak bakmadığından dolayı Dibs en başından beri zaten istenmeyen bir çocuk olarak dünyaya gelmiştir. Dibs’in davranışlarındaki bozukluklar, yaşıtlarından farklı olma durumu ailesi tarafından fark edilmiştir fakat ailesi bu durumu kabul etmemiş ve ona normal bir çocukmuş gibi davranmaya ısrarla devam etmişlerdir. Hatta bu yüzdendir ki Dibs’in normal bir anaokuluna kabul edilmesi için okula yüklü bir miktar bağış yapmışlardır.
Duygusal Etkileşimin Önemi
Aynı zamanda Dibs’in davranışlarından utandıkları için arkadaşlarıyla aralarına mesafe bile koymuşlardır. Annesi doğumundan itibaren Dibs’in gelişimine katkı sağlaması ve diğer çocuklardan farklı olduğu alanı bulabilmesi için ona kitaplar okumuş, plaklar dinletmiş, resimler çizdirmeye çalışmıştır. Hatta 2 yaşındayken okuma yazmayı, sayıları saymayı öğrenmesi için fazlaca çabalamış ama Dibs hiç olumlu ya da olumsuz tepki vermeyince çabalamayı bırakmıştır. Annesi bütün bu süreçlerde onunla hiç duygusal etkileşime girmemiştir. Tek düşüncesi Dibs’in herhangi bir yeteneğini bulup geliştirmek ve diğer çocuklardan farklı olduğunu görmek olmuştur.
Babası her zaman kendi işleriyle fazlasıyla meşgul olan, gününün çoğunu işte veya çalışma odasında geçiren bir adamdır. Dibs’e karşı her zaman sinirli davranmıştır. Dibs’in yaptığı en ufak yanlış bir davranışta bile onu aptal olmakla nitelendirmiş ve cezalandırmıştır. Dibs’in bir de Dorothy adında bir kız kardeşi vardır. Dorothy, Dibs’in aksine gelişimi normal olan, ailesi tarafından mükemmel olarak nitelendirilen bir kızdır. Dorothy ve Dibs hiç anlaşamazlar ve yan yana geldiklerinde sürekli kavga ederler. Bu yüzden ailesi Dorothy’i evden uzakta olan yatılı bir okula gönderir. Dibs’in bir sürü oyuncak ve kitaplarla dolu olan bir odası vardır. Ailesi ona paranın alabileceği her şeyi satın almıştır ve Dibs evdeki vaktinin çoğunu odasında kilitli bir şekilde geçirmektedir.
Oyun Terapisi
Bütün bu şartlar Dibs’in doğduğu günden beri duygusal yoksunluk yaşamasına, içine kapanmasına ve kendini ifade edememesine sebep olmuştur. İnsanlara karşı korku beslemesi ve insanlara olan güvensizliği ise onu hırçınlaştırmış ve dışarıya karşı düşmanca tavırlar sergilemesine neden olmuştur. Çoğu öğretmeni ve ailesi tarafından otizmli veya zeka geriliği olduğu düşünülen bu çocuk, bir gün öğretmenlerinin yönlendirmesiyle klinik psikolog olan Bayan A. ile oyun terapisine başlar. Dibs ilk seanslarda fazlasıyla çekingen davranışlar sergilemiş ve Bayan A. ile hiçbir şekilde iletişime geçmemek için elinden geleni yapmış, göz temasından bile kaçınmıştır. Terapilerde Bayan A., Dibs’i yönlendirecek veya onu zorlayacak hiçbir söz söylememiş ve davranışta bulunmamıştır.
Hatta ilk seanslarda vaktinin çoğunu oyun odasında Dibs ile sessiz kalarak geçirmiştir. Onun bu tutumu Dibs ile olan ilişkisinin yavaş yavaş ve sağlam bir şekilde oluşmasına katkı sağlamıştır. Oyun odasındaki tavırları her zaman tutarlı olan, zorlayıcı ve yönlendirici olmayan Bayan A., Dibs’e günler geçtikçe güven vermiştir. Bu durum Dibs’in oyun odasında kendisini güvende hissetmesine ve duygularını açıkça ifade edebilmesine olanak sağlamıştır. Bayan A., Dibs’in oyun odasında oynadığı oyunların onun iç dünyasını yansıttığını bildiği için oyun oynarken onun davranışlarını ve söylemlerini çok dikkatli bir şekilde müdahale etmeden gözlemlemiştir.
Dibs’in benliğini bulmasında yardımcı olmak, bulunduğu duygu durumları anlamasını sağlamak ve tanımlamasını kolaylaştırmak için ara sıra Dibs’e ‘bu durum seni üzgün mü hissettiriyor’ veya ‘burada olmaktan mutlu musun?’ şeklinde yansıtmalı sorular sormuştur. İlk seanslardan itibaren Dibs’in okuma yazma bildiğini, entelektüel açıdan aslında yaşıtlarından çok daha ileride olduğunu gören Bayan A., bu durumu Dibs’e veya ailesine söylememiş, sabırla Dibs’in kişisel bütünleşmesini tamamlamasına yardımcı olmuş, Dibs’in kendisini keşfetmesini sağlamıştır. Dibs’in bu yeteneklerini kimseye göstermemesinin altında yatan neden çevresindeki insanlar tarafından dışlanmaktan korkması, insanlara olan öfke ve güvensizliğinden kaynaklandığı açıkça görülmektedir.
Dibs bir çeşit kendini koruma mekanizması oluşturmuş ve bunun sonucunda insanlarla iletişime geçmemiş, onlara karşı saldırgan davranışlar sergilemiştir. Üstün zeka, kişisel ve sosyal uyum konusunda ciddi sorunlar doğurmuştur ve Dibs oyun odasında oynadığı oyunlarla sorunlarını oyuncaklara yansıtmış ve bu sorunların üstesinden gelmeyi zamanla öğrenmiştir. Örneğin babasına çok fazla öfke besleyen Dibs, ilk başlarda babası olarak nitelendirdiği oyuncak bebeği defalarca kumun altına gömmüş ve onu oyuncak eve kilitlemiştir. İlerleyen seanslarda ise babasını affedişi ve babasıyla olan sorunlarını kendi içinde çözmüş olduğu gerçeği, kurduğu evcilik oyunlarında babasını da ailenin içine dahil etmesiyle açıkça görülmüştür. Bunun gibi daha bir sürü sorununu oyun odasında oyuncaklara yansıtarak çözen Dibs, son seanslara yaklaştıkça dışa dönük, ne istediğini bilen, insanlarla iletişime geçen, duygularını tanımlayıp kendisini ifade edebilen bir birey haline gelmiştir. Dibs’te bulunan öfke, kaygı ve korku duyguları umut, güven ve memnuniyet duygularıyla yer değiştirmiştir. Ondaki farkı gözlemleyen ailesi ve öğretmenleri Dibs’in artık mutlu ve uyumlu bir çocuk olduğunu ondaki bu gelişimin herkesi şaşırttığını söylemişlerdir.
Dibs üstün zekalı olmasına rağmen doğumundan itibaren deneyimlediği duygusal yoksunluk sebebiyle davranış bozukluğu sergilemiş, dış dünya ile etkileşimi hep problemli olan ve etrafındaki insanlar tarafından uyumsuz bir çocuk olarak tanımlanmıştır. Yeteneklerini başka insanlara göstermemesi, dış dünyayla uyum sağlayamamasının altında yatan sebep insanlara olan güvensizliği, korkusu ve kendisini dış dünyadan korumak istemesiydi. Dibs oyun terapisiyle ilk önce kendisini keşfetmiş ve kendisini kabul etmiş daha sonra da dış dünya ile olan problemlerini çözmüştür. Bu süreçte ailesi ve öğretmenlerinin ona karşı olan tutumlarındaki değişiklik de Dibs’e çok fazla şey katmıştır.
Kabullenmek İlk Adımdır
Çocuklara karşı sergilediğimiz tutum ve davranışlar onların ilerideki yaşamlarını fazlasıyla etkilemektedir. Dibs’in hikayesinden de anlaşılacağı üzere, terapi süreci uzun soluklu ve sabır gerektiren bir süreçtir. Bu sürecin sonunda bir hayatın gidişatı büyük oranda değişebilir. Özellikle çocuklarda görülen davranış bozukluklarının aileler tarafından fark edilmesi ve kabul edilmesi, değişimin başlaması için oldukça önemlidir. Bu kitap çocukların iç dünyasını keşfetmek isteyen, bir oyun terapisi sürecinin nasıl ilerlediğini merak eden herkese hitap etmektedir.
Comments